Nasıl ki fiziksel sağlık problemlerimiz belli semptom ve şikayetlerimiz üzerinden giderek tanı koyabiliyor ve tedavi uyguluyorsak ruhsal sağlık sürecimiz de değerlendirme süreci bulunmaktadır.
Ruhsal sağlık sürecimizde semptom değerlendirmeleri ve tanı koyma sürecini Amerikan Psikiyatri Birliği’nde yer alan psikiyatristlerin yazmış olduğu Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatiksel El (DSM) kitabını referans alarak gerçekleştiriyoruz. En güncel versiyonu ise DSM-5’tir.
DSM-5’te kaygı bozuklukları ana başlığı altında özgül fobiler yer almaktadır. Özgül fobi, agorafobi ve sosyal fobi dışında bir fobi alanı olarak ele alınır. Belli nesnelerden ya da durumlardan duyulan anormal, aşırı korkudur olarak tanımlanır. Rahatsızlık belirtileri özgül nesneler ve durumlarla sınırlıdır.
Özgül fobiler ise 5 türde kategorize edilmiştir. Bu beş türden biri ise kan, enjektör ve yaralanma tipidir. Diğerleri ise, hayvan tipi (örümcek, böcek, yılan, köpek vb), doğal çevre tipi (yükseklik, şimşek ve su tipi), durumsal tipi ( asansör, uçak ve köprüler), boğulma kusma tipi olarak sıralayabiliriz.
Genelde yapılan araştırmalarda özgül fobi’ye sahip olan bireylerin birden fazla korkusu olduğudur. Farklı kategorilerde sayılar arttıkça da yaşamımızda engelleyici olma durumu da artış gösterir. Aynı zamanda özgül fobisi olan bireylerin tedavi için başvurma oranları oldukça düşüktür. Hastaların %20-25 arasında başvuru gerçekleşir. Genelde farklı problemden dolayı geldiklerinde özgül fobi durumları ortaya çıkar.
Peki neden başvuru oranları böyle derseniz,
Genelde fobilerin hastalık değil de bireyin kişilik özelliği, karakterinin bir parçası gibi algılana bilmektedir. Tedavisinin olmadığına yönelik geliştirilen inanç olmaktadır veya günlük yaşamda özgül nesne ve durumdan kaçınabiliyor olması etkilidir. Özgül fobilerde fobi kaynağı olan nesne ya da durum ile sık karşılaşılmıyor olunması veya kaçınılabilecek alanın geniş olması rahatsızlık belirtisi düşmesi etkili olmaktadır.
Fakat yaşamda öyle zamanlar olur ki fobi kaynağı durum ve nesneden kaçamaz hatta kaçıyor olmak kişiyi maddi ve manevi zorlukları da beraberinde getirir. Örneğin, asansör fobisinden dolayı çok fazla çıkılan merdivenler, uçak fobisinden dolayı seyahatin kısıtlaması, yutma fobisinden dolayı sağlıklı beslenememe ve bugün üzerinde durduğumuz kan verme fobisinden dolayı doğru fiziksel tanı ve tedaviden mahrum kalma gibi.
Daha çok kan alma fobisi üzerinde duracağımız için bu kısmı biraz daha açmak istiyorum.
Kan, enjeksiyon ve yaralanma fobisi olan bireyler genel sağlıklarını olumsuz etkileyebilecek şekilde tıbbi işlemlerden uzak dururlar. Rutin kontroller ve tedavilerin yanı sıra acil tıbbi müdahaleden kaçınarak sağlıklarını riske atabilirler. Diyabet rahatsızlığı bulunan kişiler insülin enjeksiyon işlemlerini erteleyebilir, kanser hastaları gemel tıbbı uygulamalardan kaçınabilir ve bazı kadınlar tıbbı işlemlerden dolayı gebe kalmaktan kaçınabilir.
Ebeveynseniz eğer çocuğunuz tıbbı işlemlerini erteleyebilme durumları söz konusu olabilir. Hastaneye gitmeden kaçınma, hasta yakınınıza bakım vermeme gibi durumlar söz konusu olabilir. Bu gibi sonuçlardan dolayı hem kişi kendi bedensel sağlığı hem de bakım vermekten sorumlu olduğu diğer kişilerin sağlıklarını riske atabilir.
Kan, enjeksiyon ve yaralanma fobisi yaşayanlara baktığımız nüfusun % 2-5’lik kısmında görülmektedir. Kan, enjeksiyon ve yaralanma fobisi olan kişileri incelediğimizde %25-30 arasında aslında ailelerinde bu tür rahatsızlığın bulunduğunu görülmektedir. Kan, enjeksiyon ve yaralanma fobisi olan bireyler, çocukluk döneminde bu problemi yaşayarak yetişkin hayatına geldiği belirtilmektedir.
Bireyler genel olarak fobi kaynağı olan nesne ve durum ile karşılaştığında huzursuzluk, bulantı, baş dönmesi, kalp hızında değişiklik, fenalaşma, bedeninde soğukluk ve baygınlık belirtileri gösterir. Tabi bu semptomlara doğrudan sahip olmanız da fobiniz olduğu anlamına gelmez. Kan gördüğünüzde veya enjektör gördüğünüzde bir huzursuzluk hissetmeniz de normaldir. Burada önemli olan bedensel yanıtlarınızın şiddeti, süresi ve yaşam da işlevselliğiniz üzerinde ne kadar bozucu etkiye sahip olduğudur.
Kan, enjeksiyon ve yaralanma fobisi tanı sistemlerinde özgül fobiler altında yer alsa da semptom olarak farklılık göstermektedir. Kan, enjeksiyon ve yaralanma fobisi olan bireylerde korkudan ziyade fobi yaratan nesne ve duruma karşı bulantı ve baygınlık görülür. Bu bireyler bayılmaya yönelik yoğun kaygı ve korkuya sahip olduklarından dolayı da kaçınma davranışı gösterirler. Kısacası özgül fobilerin diğer türlerine göre de bu kişilerde bayılma davranışını daha sık gözlemleriz.
Peki neden durum böyledir?
Genelde fobi kaynağı olan nesne ile karşılaştığımızda kalp atım hızı ve kan basıncı artar. Fakat kan, iğne ve yaralanma fobisinde kalp atımını ve kan basıncındaki yükseliş takip eden ani ve belirgin bir düşüş yaşanır buna da difazik yanıt denir. Ani düşüş sonucunda bayılma yaşanır. Bu bayılma durumunu da vazogal senkop denir. Difazik yanıt ile vazogal senkop’un eşlik ettiği tek durumun kan, enjeksiyon ve yaralanma fobisi olduğu da söylenmektedir.
Kısaca bunu sadeleştirecek olursak artan kan basıncı ve kalp atımına eşlik eden ani bir düşüş ile bayılma durumunun gerçekleşmesidir.
Kan enjeksiyon ve yaralanma fobisinde, fobi kaynağı nesne ve durumla karşı karşıya kalındığında bayılma durumu ise çok nadir bir durum olmadığını aksine çok yaygın bir durum olduğunun tekrar altını çizmek isterim.
Bu durum şöyle de açıklanmaktadır.
Bir çok insan lunaparka gitmiştir diye düşünüyorum. Orada heyecan verici bazı aktivitelerde bulunmuştur. Ben hız treninden örnek vereceğim. Hız trenine bindiğinizde sizi bir tepeye doğru çıkartır ve sonra o tepeden hızlı bir şekilde sizi bırakır. Bu süreçte sizin kalp atım hızının ve kan basıncının artış yaşanır. O süreçte bir korku yaşarsınız. Bu yaşadığınız korku duygusuna eşlik eden heyecan veya kaygıda olabilir. Buna eşlik eden bedensel semptomlar da olur. Kendi kendinize hadi ben bu duyguları ve fizyolojik tepkileri kontrol ederek bu deneyimi yaşayım demezsiniz. Otomatik olarak bunları yaşar ve ne oluyor ise kendiliğinden meydana gelir.
Sinir sisteminin bu otomatik tepkileri yönetmekle sorumlu olan bölgesine ise otonom sinir sistemi denir. Otonom sinir sistemi ise iki kısımdan oluşur. Sempatik sinir sistemi ve parasempatik sinir sistemi olarak. Bu iki kısım vücudumuzda farklı çoğu zamanda zıt tepkiler yaratır. Örneğin savaş ya da kaç tepkisine sempatik sinir sistemi neden olurken; dur, dinlen ve sindir tepkisini, parasempatik sinir sistemi neden olmaktadır.
Sempatik sinir sistemi korku ve stres gibi duygulara karşılık gelen bedensel tepkileri meydana gelir. Hız treninde korktuğunuzda sempatik sinir sistemi devredir. Tabi bu tüm bedenimizle de bağlantılıdır.
Göz bebeklerimiz büyüyerek görme duyumuz keskinleşir. Böylelikle savaş ya da kaç tepkisini daha iyi şekilde yerine getiririz.
Sindirim sistemimiz etkilenir. Sindirim sistemi bedenimizde enerjiyi alan bir kısımdır. Bu yüzden beden savaşmak veya kaçmak için enerjiyi buraya vermek istemez. Ağızımızda kuruluk oluşur hatta rahatlatma egzersizliklerinde ağızda tükürük üretiminin yapılması çalışmalarımız da isteriz veya bizim toplumumuzda çok korkan birine bir yudum su iç denilir. Bu aslında sindirim sistemini çalışmasını desteklemek ve bedene her şey yolunda mesajını göndermek için iyi bir yöntemdir.
Kalp atımının artması, vücuda oksijenin girmesini sağlayarak dokularda enerji işleminin artmasıdır.
Karaciğer glukoz salımınım artırması. Bunun amacı vücuda enerji vererek savaş veya kaç tepkisine destek sağlanmasıdır.
Böbrek üstü bezleri, böbrek üstü bezleri adrenalin salınımı ile bedene enerji vermektedir.
Tüm bunlar savaşmak veya kaçmak için enerjinin toplanmasıdır.
Parasempatik sistem ise dur, dinlen ve sindir tepkilerini içermektedir. Rahatlama durumunda devreye girmesidir. Sempatik sinir sisteminin tam tersidir. Göz bebekleriniz küçülür çünkü net görmeye ihtiyacınız yoktur. Tükürük salgısını hızlandırır yani sindirim sisteminiz devreye girer. Enerjiyi sindiriminize harcamakta özgürsünüzdür. Kalp atım hızının normaldir. Diğer organlarınızda aynı şekilde normal seyrinde çalışır. Enerji harcanmaz genel itibari ile tüm sistem enerji depolamaya yönelir.
Bayılmanın nedeni ise bu iki sistemin çatışmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Savaş ve kaç tepkisi için enerji harcayan beden bir anda; dur ve sindir tepkisine geçer böylelikle kan, iğne ve enjektör karşısında kan ve yaralanma olasılığına yönelik kendini korumaya alır. Örneğin ışık gören bir tavşanın donma tepkisini gibi düşünebilirsiniz. Bu iki sistem arasındaki hızlı geçiş bayılmayı beraberinde getirir.
Bu yüzden bu süreçte rahatlama egzersizi değil, kas sıkma egzersizi yapmayı da öneririz.
Bu süreçte bedeninizin ihtiyacını iyi gözlemlemek gerekir. O sırada rahatlamaya mı? Yoksa tüm sistemle orada mı olmaya mı ihtiyacınız var? İhtiyacınızı en iyi siz biliyorsunuz.
Özgül fobileri ve en önemlisi bugün üzerinde durduğumuz kan, enjeksiyon ve yaralanma fobisinin etolojisini anlamış olduk.
Diğer taraftan fobiler karmaşıktır. Ne kadar kan, enjeksiyon ve yaralanma fobisi çocukluk çağında başlamış olduğu raporlansa da her bireyin deneyimi ve fobini gelişimi kendine özgüdür.
Tabi ki biz şunu net olarak biliyoruz. Kimse fobisi ile dünyaya gelmedi. Gözlerini ilk yaşama açtığında ben kan, enjeksiyon ve yaralanma fobisi ile buradayım demedi.
Ne oluyor da bir nesneye veya duruma karşı fobi geliştiriyoruz.
Bu süreci size ben EMDR terapi ekolu ile açıklayacağım.
Uyumsal bilgi işleme sistemimiz vardır. Yeni yaşantılarımızı bilgi işleme sürecinden geçirerek ya dışarı atarız ya da bunu bir öğrenme deneyimi halini getirerek gelecekte kullanmak üzere bilgileri zihnimizde ve bedenimiz de depolarız. Bu süreçte tamamen doğal ve biz farkında olmadan gerçekleşir.
Fakat yaşam içerisinde öyle anlar olur ki, bu anlar bizim bilgi işleme kapasitemiz üzerinde kalabilir.
Bu anılar ise işlevsel olmayan anılar olarak zihnimizde ve bedenimizde depolanır. Hatta biz bazen yaşadığımız olaya ve duruma karşı verdiğimiz tepkinin, kararımızın veya kendimize yönelik olumsuz inancımızın ne kadar mantıksız olduğuna inansak da aynı tepki, karar veya inançta kalmaya devam edebiliriz. Bunların temelinde ise işlevsel olmayan anılar yer almaktadır.
Bu işlevsel olmayan anıları, büyük T ve küçük t travmalar şeklinde açıklayacağım.
Büyük T travmalar, terör, deprem sel, savaş veya cinsel saldırı gibi kişinin doğrudan maruz kaldığı veya çok yakın ilişkide birinin maruz kaldığı ana tanıklık etmesi olarak açıklayabiliriz.
Küçük t travmalar ise, kişiye özel olarak travma etkeni olabilen olaylardır. Örneğin ebeveyn kavgaları, okulda dışlanma, eleştirilme gibi.
Kan, enjeksiyon ve yaralanma fobinizin altında işlenmemiş anılarınız yer alabilir. Her biriniz biricik ve kendi yaşantılarınızla çok özelsiniz. Herkesin deneyimleri birbirinden tabi ki çeşitlilik gösterecektir. Ben birkaç klinik gözlemimle işlevsel olamayan anıları örneklendireceğim. Genel itibari ile güvenlik algımızın çok sarsıldığı ve baş etme kapasitemize yönelik inancımızın çok düştüğü anılardan meydana gelmiş olabilir.
- Sevdiğiniz birinin sağlıkla ilgili süreçlerine tanıklık etmek. Onun tıbbı prosedürlerine şahit olmak, o kişiye yardım edemediğinizi düşünmek. Orada yaşadığınız kaygı, üzüntü ve çaresiz duygularına eşlik eden yetersizlik inancı yer alabilir.
- Yaşadığınız olumsuz tıbbı prosedürden sonra canınız çok yanması, acı çekmeniz, çok korkmanız ve buna eşlik eden güvende değilim inancınız yer alabilir.
- Zorlu bir süreçten geçerken tolerans pencereniz zayıflamıştır ve o süreçte tıbbı enjeksiyon işlemi uygulamasına gitmeniz ve tüm o zor süreci bu yaşantı ile ilişkilendirmişte olabilirsiniz.
- Ebeveynleriniz tıbbı prosedürlerde çok kaygılıydı ve bu kaygı size geçmiş olabilir. Onların kaygısından ben güvende değilim inancı geliştirmiş olabilirsiniz.
- Bakımınızdan sorumlu yetişkinlerin tek başınıza zorluklarla başa çıkmayacağınız düşüncesini size vermiş olabilir. Bu da size ben güçsüzüm ben zayıfım inancının gelişmesine yol açmış olabilir.
- İlk bakım vereniniz tepkileri çok kestirilebilir ve tutarlı değildi. Bu yüzden kontrolün sizden gitmesine izin vermiyor olabilirsiniz.
- Yaşamda o kadar güçlü kalmak zorunda kaldı ve birçok mücadele verdiniz ki bedeninizde bir başkasının kontrol yetisi olmasına izin vermek istemiyorsunuz.
- Doğumunuza ilişkin süreç çok karmaşık ve zorlayıcı geçmiş olabilir.
- İlk bakım vereniniz iğne konusun da sizi cezalandırmaya yönelik çok küçük yaşlarda korkutmuş olabilir. Hatta bir ceza olarak kullanmışta olabilir.
Bu süreçlere daha çok örnekte verilebilir. Çünkü yaşantı olasılıkları oldukça fazladır. Sizin öznelliğiniz gizlidir.
Fakat yaşantınız ne olursa olsun zihninizde işlevsel olmayan ve uyumsal bilgi işleme sisteminizi bozan bu gibi anı ve olayları geride bırakmanızda mümkündür.
Daha öncede belirttik çok az kişi bu anlamda destek almaya yönelik başvuruda bulunuyor. Kan, enjeksiyon ve yaralanma fobisi olan bireylerde veya genel anlamda öznel fobiye sahip bireylerde depresyon, kaygı bozukluğu, duygudurum bozukluğu, panik bozukluk, bağımlılık ve karmaşık TSSB gibi eş zamanlı ruhsal sağlık problemleri de görebiliyoruz. Bu süreçte sizde kesin bunlar vardır demek asla doğru değildir fakat özgül fobiye sahipseniz, özgül fobinizin yanı sıra bunları da göz önüne anlamanızı faydalı buluyorum.